ÖN YARGILI MI OLMALI
Elveda TANIK

etanik@egm.gov.tr 25.11.2010

Ön yargı aslında bir tutumdur. Ön yargıya dayalı tutumlar ise hoşnutsuzluk, korku, kin ve nefret gibi katı duyguları içerir. Aslına bakarsak bu duygu belli bir oranda hepimizde olabilir. Ama olmamalıdır. Ön yargı, hem kendimize hem de çevremizdekilere zarar veren bir duygudur, tutumdur. Ön yargı yanlış kararlar verdirebilir…

Her nedense; hiç kimse kendisinin ön yargılı olduğunu kabul etmez, fakat karşısındaki kişiyi tanımadan onu hakkında peşinen hüküm verebilir. Bu ön yargı değil mi? Evet, ön yargı. Bezende hak etmediğimiz bir davranışla karşılaştığımızda beni tanımadan, işin aslını astarını anlamadan beni yargıladı deriz. Hayatımızda, kin, nefret, hoşgörüsüzlük gibi duygu ve tutum yerine, koşulsuz sevgi, hoşgörü ve şefkat olsa daha iyi olmaz mı? Kesinlikle daha iyi olur. Katıldığım bir seminerde paylaşılan ve beni çok etkileyen, beğenileceğini düşündüğüm “ ÇOK ÖZEL BİR HİKÂYE “ isimli yazıyı ben de paylaşmak istedim.

Hikâye şöyle;

“Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği iki katlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor, mor açar, mis gibi kokarlardı. Annesi, menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi.

“ Menekşeler, gölgeyi sever kızım!...” derdi.

Oysa öğretmeni. Bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı ona… Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı. Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi; “Her bitki güneşi severken, onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar? Diye düşündü durdu Hande… Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti. İşte belki de menekşeler, bu yüzden bu kadar güzeldi. Her kesten farklı olursan, bu hayatta değerli olursun kanaatine varmıştı. Daha o yıllarda farklı olmak için gayret etmeye başladı. İlk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği Hacer’in yanına oturmak istediğini öğretmenine söylemesiyle başladı, farklılıklarla süren hayatı… Hacer bile şaşırmış, şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise Mühendis Kemal Beyin biricik kızı… Öğretmen, daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye pek oturtmak istemedi, Hacer’ in yanına Hande’ yi …Bu yüzden kendisiyle konuşmak için Hande’nin annesini okula davet etti.

Annesi eve geldiklerinde Hande’ye sordu:

“Hacer’in yanına neden oturmak istiyorsun, yavrum?”

Hande cevap verdi:

“Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneşi sever. Menekşeler farklı, beklide bu yüzden bu kadar güzeller… Hacer’in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum!.".. dedi

Annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul dördüncü sınıf öğrencisi kızının bu olgunluğuna hayran kalarak:

“ Peki kızım, kimin yanında istersen oturabilirsin!..” diyebildi sadece…

Pazartesi günü hande, hacer’in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem de Hacer… Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Diğer kızlar da soğumuştu, Hande’den. Nasıl Hacer gibi dağınık, bir şeyi, iki kere anlatmadan anlamayan, fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti, hala kabullenemiyorlardı. En çok alınan Doktor Cemal Bey’in kızı Esin’di. Anne-babaları her hafta sonu görüşüyorlar, Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı. Hande, nasıl olur da kendi yerine Hacer’i seçerdi. Gururu çok kırılmıştı, Esin’in. Hande ile konuşmuyordu. Birgün Hande ve âilesi, Esin’lerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande gene Esin’in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu. İçin için de Hacer’e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olduğu için… Neden bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede anlıyordu? Yoksa aptal mıydı? Sonra menekşeleri hatırladı, hemen düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer’in kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı. Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında oturuyordu, Hande ile konuşmuyordu.

Hande canı sıkıldığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı., kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü. Köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresindeki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi. Eve doğru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti, bu Hacer’di. Hande’ye gülümsüyordu.

“ Hoş geldin Hande buyurmaz mısın?” diye mırıldandı Hacer…

Hande, biraz ürkek, şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi ve içeri girdi. Oda sıcaktı odun sobası her yere ısıtmıştı.

“ Menekşeler…” diyebildi sadece Hande… “Bu soğukta?”

“ Onlar annem için, annem onları çık sever:”

Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hade.

“ Annen hasta mı?” diye sordu.

“ Evet, iki sene önce felç oldu, ona ben bakıyorum. Bizim kimsemiz yok, bir tek ineğimiz var, onunla geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor!..” dedi. Hacer utanarak… “Bir de bizim köyden şehre açar yok. Bu yolu her gün yürüyorum, o yüzden de çok yorgun okula geliyorum. Dersleri anlamakta güçlük çekiyorum.”

Hande’nin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağılıyordu. Bir müddet sonra:

“ Anne, bu Hacer!..” diye tanıştırdı sıra arkadaşını…

Hacer’in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı Hacer’in hayatını, ağlayarak:

“ Bir şeyler yapalım anne!” dedi. Hacer’e duyurmamaya çalışarak…

O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer’i kendi evlerine taşıdılar. Hacer, artık Handelerden okula gidip geliyordu, he dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti. Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeştiler artık…

Mor menekşeler, Hande’ye Hacer’i armağan etmişti. Hacer’e ise hem Hande’yi, hem hayatı… Seneler sonra ikisi de evlendi.

Hacer şimdi bir doktor… Hande’den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir öğretmen… Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de öğretiyor. Bir kızı var. Adı Hacer Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye, birini daha ekledi Hande.”

Lütfen sevginize önyargı koymayın. Her şey sevinceye kadar farklıdır, sevdikten sonra ise, sevginin dili aynıdır.



Sonuç olarak; ön yargılı davranmanın ne kadar yanlış bir tutum ve davranış olduğunu bu hikâye çok güzel açıklıyor. Tek doğru, bizim bildiğimiz olmamalı, yanılabileceğimizi de unutmamalıyız… Ön yargılı davranışta bulunup da telafisi mümkün olmayan olumsuzluklara sebebiyet verdiğimizde, hayatımız boyunca söyleyeceğimiz o keşkeler hiçbir şeyi değiştirmeyecektir, yapılan yanlışı beklide hiç düzeltemeyecektir. Yazımı, Albert Einstein’ın Önyargı için söylemiş olduğu güzel bir söz ile bitirmek istiyorum…25.11.2010

“ Önyargıyı Yıkmak Atomu Parçalamaktan Zordur.”

Elveda TANIK

Eklenme Tarihi :26 Kasım 2010 Cuma | Okunma :34

Yorumlar