DİKKAT BAŞKAN GELİYOR




DİKKAT BAŞKAN GELİYOR

Çay saatinde, Ahmet ve Osman adlı iki memur arkadaş oturmuş, sohbet ediyordu. İzin dönüşü göreve başlamış olan Ahmet merakla sordu;

Bir kaç ay önce atanan başkan görevden alınmış öyle mi?

—Evet, alındı.

—Çok alıngandı zaten, alındı demek, Hah… Hah… Ha!

Osman gülmedi, suratı asıktı.

—Bu esprime de gülmedin ya helal olsun. Neyse niye alındı? Farklı biriydi.

—Farklı olduğu için alındı ya zaten.

—Anlamadım ki! Ben izne ayrılırken her şey güllük gülistanlıktı, yeni başkanın genel müdürle arası da iyi görünüyordu.

—Ben de sevmiştim bu başkanı. Gelir gelmez; “Amirlik, yöneticilik memurlar üzerinde baskı kurma aracı değil, çözüm üretme yeridir. Sorunları çözeceğiz, çalışma şartlarını iyileştireceğiz ki elemanlarımızdan daha verimli çalışma beklemeye hakkımız olsun” demişti.

—Evet, izne ayrılmadan bir gün önce o konuşmasını dinlemiştim. Dinlemiştim ya doğrusu pek de inandırıcı gelmemişti. Çoğu idealistçe konuşur ama uygulamaya gelince bir şey yapmaz diye düşünüyordum.

—Yok, bu kez öyle olmadı. Gerçekten el attığı her sorunu çözmeye başlamıştı. Sürüncemedeki yemekhanedeki sorunlarını, servis sorunlarını, hatta bazı arkadaşların yıllardır halledilmeyen kadro sorunlarını bile düzeltmişti.

—Diğer yöneticiler de örnek aldı mı?

—Yooo… Daha yeni başkanın, Yunus beyin konuşmasından sonra, “Memurlara baskı kurmazsak otorite kalmaz ki!” demiş bir yönetici.

—Kesin personel başkanıdır.

—Evet, çaycı Fırat Bey toplantıya girip çay servisi yaparken duymuş Personel Daire Başkanı Hilmi beyin böyle dediğini.

—Desene Yunus başkan düşman kazanmaya erken başlamış. Diğer yöneticilerin baskısıyla mı görevden alındı?

—Yok, “Kurumumuzda Ders Alınması Gereken Yönetim Hataları” diye bir kitap hazırlatıyordu, Genel Müdür onay vermiş bu kitaba. Hatta çaycı Fırat beyin duyumuna göre…

—Yine mi Fırat Bey?

—Adamın kulağı delik. Duyum konusunda efsane biri. Öyle ustalaşmış ki, bana söylenenler doğruysa, önemli toplantılarda çay servisini yapacakken, kapıda biraz bekliyormuş, tartışmalar artınca içeri giriyormuş. Böylece en önemli konuşmalara kulak veriyormuş.

—İyi fikir valla. Eee… Devam et.

—Ne diyordum? Ha… Hatırladım, çaycı Fırat beyin duyumuna göre, yeni başkanın olmadığı bir ortamda Genel Müdür; “Bizden önceki yönetimlerin hatalarını anlatan bir kitap, bizim yönetimi övme anlamına gelir. Çok güzel olacak” demiş.

—İyi iyi, bu kitap için ödül vermesi gerekir, ceza değil.

—İşler onların beklediği gibi gitmemiş ki!

—Niye?

—Yeni başkan idealist ya, gelir gelmez, hem yeniliklere başlamış hem de geçmişte yapılmış önemli yönetimsel faaliyetleri inceleyip beklenen sonuç, gerçekleşen sonuç, verimlilik, hatalar, eksikler gibi bir sürü madde ile rapor hazırlamaya girişmiş. Böyle bir rapor hazırlayacağı belliymiş fakat…

—Fakaaaat?

—Fakat eski yönetimlerin yanlışları haricinde Genel Müdürün beklemediği şekilde, bu yönetimin de hatalarının bulunduğu bir taslağı hazırlayıp, baskıdan önce Genel Müdüre sunmuş. Raporu eline alışı esnasında Genel Müdürün yüzünde güller açarken, okudukça yüzü renkten renge girmiş.

—Anlaşıldı anlaşıldı gerisini anlatmasan da olur, 24 saat içinde görevden alınmıştır.

—Aynen.

—Bu konu beni oldukça üzdü. Peki yeni başkan belli oldu mu?

—Taşradan bir bölge müdür yardımcısı başkan olmuş, bu günlerde gelir dediler. Kimse tanımıyor ama gayet sert, otoriter biriymiş. Ayrıca özelleştirilen kurumlardan da bize aktarılan memurlar var, onlar da bu günlerde gelecekmiş.

—Aha! Koridordan bu tarafa doğru gelene baksana.

—Evet gördüm.

—Süklüm püklüm geldiğine göre özelleştirmeden gelenlerden. Yahu yanlış yere yöneldi, baksana başkanlık odasına girecek. Seslen şuna bu tarafa gelsin.

—Hemşerim, gel gel, bu tarafa gel. Hah geliyor.

—Hoş geldin!

—Hoş bulduk.

—Yenisin değil mi?

—Burada mı?

—Tabi burada, bu yaşta memuriyette yeni olacak değilsin ya.

—Evet, burada yeniyim.

—Gel sen, otur şurada iki dakika. Personelden biri gelir, gelmezse biz ararız yerini yurdunu gösterir sana.

—Ben bulurum.

—Bulurum diyorsun da niye sağdaki soldaki kapıları zorluyorsun. Ayrıca uyarmadı deme bu günlerde pek ortalıkta dolanma, hem üst yönetim öfkeli, hem yeni gelecek başkan çok aksiymiş.

—Öyle mi! Niye ?

—Genel müdürümüz bir başkana kızdı, bir bahane ile görevden aldı, o nedenle ortalık biraz karışık.

—Siz merak etmeyin ben başımın çaresine bakarım.

—Vay vay, ufak tefeksin ama deli fişeksin ha amca! Yoksa yüksek rakımlı yerlerde tanıdığın mı var?

Var tanıdıklarım ama rakımlarını bilmiyorum.

—Ooo kaliteli laflar. Tanıdıklarının oturduğu rakım meclis rakımındaysa yeter. Var mı meclisten bir tanıdığın, biraz destekle başkan bile olursun.

—Desteğe ihtiyacım yok ki.

—Anlamadım?

—Zaten başkan oldum.

—Şaka yapma amca, ne başkanı.

—Ben yeni Bilgi İşlem Dairesi Başkanı Murat Sert.

—Bu bir şaka sanırım. Şaka değil mi şaka?

Yüzünün gayet ciddi olduğunu görünce hemen toparlanıp, önlerini iliklediler.

—Özür dileriz başkanım.

Murat başkan, cevap vermedi. Ciddiyetini, koruyarak;

—Sanırım az önce zorladığımı söylediğiniz kapı, makam odamın kapısıydı.

—Evet başkanım.

Yeni başkan, iki memurun şaşkın ve endişeli bakışlarına aldırmadan kalkıp makam odasına geçti.

Yeni başkan uzaklaşınca, Osman’la Ahmet birbirlerini suçlayarak odalarına döndüler;

—Ne yaptın sen ya!

—Ne yapmışım? Sen dedin ya “Süklüm püklüm, geliyor. Şuna seslen, bu tarafa gelsin.” Diye.

—Yalan mı? Adam süklüm püklümdü. Hiç başkan havası yoktu.

—Bir ceza verirse, sicilimizi bozarsa görürsün başkan havasını.

—Ağzını hayra aç, zaten korkuyorum tayinim filan çıkar diye.

—Bu günlerde rahat ol, yaptığımız programı yarın sunacağız ya, beğeneceklerine eminim.

—Garantisi mi var? Ya bizim programı beğenmezler de dışardan tanıtım için gelecek şirketin programını beğenirlerse.

—O zaman boşa hiç konuşmayalım. Ertan son düzenlemeleri yapacaktı. Tanıtım sunusuna bir daha göz atalım hadi. En ufak bir hata olmamalı. Bazen programın aslından tanıtım daha etkili olur. Sonuçta program seçimi için tanıtım toplantısında karar verecekler. Gerçi İdris Başkan bizi nerede görse suratını ekşitiyor niyeyse ama neyse.

—Niyesi mi var bunun! Birkaç yerde açıkça söylemiş dışardan kuruma satılacak programa güvendiğini, destekleyeceğini.

—İki programı da görmedi ki! Genel Müdür karar verecek başkanların tanıtım gününden önce programları görmelerini, bilgi almalarını yasakladı ya, “Kurumda hazırlanan programı görmeden eleştirenleri duydum” demiş açıkça.

—Yabancı hayranlığı var maalesef, ön yargı işte. Neyse, başkanlar fikirlerini, yorumlarını söyleyecek ama son karar yine Genel Müdürün.

*** *** ****

Ertesi gün, demirbaş biriminin ihtiyaçları için önerilen iki programın tanıtımı yapılıyordu. Genel Müdürün isteği dâhilinde iki programın da tanıtım sunusunda hazırlayanlar hakkında ip ucu yoktu. Sadece görüntüler üzerine programın işleyişini, çözümlemelerini anlatan bir ses ve vardı.

Programcılar çağrılıp soru-cevap kısmına geçmeden Genel Müdür başkanlarının ilk görüşlerini açıklamalarını istedi. Yerli programlara karşı önyargılı bir tutum içinde olan Sosyal İşler Daire başkanı, UFUK ve TEC adlı iki programın ilk tanıtımını değerlendirmeye başladı;

—İlk bakışta Ufuk adlı program gösterişli, menüleri etkileyici görünse de çözümlemeler bakımından çok eksiği var. Aradığımız programdan beklentilerimizi, ihtiyaçlarımızı birimden sorumlu başkan olarak gayet iyi bildiğimden rahatlıkla söyleyebilirim ki, TEC adlı program oldukça başarılı görünüyor. Sanki bizim başkanlığın tüm sorunları tek tek incelenmiş ve çözüm üretilmiş gibi. Bu nedenle kesinlikle birimimize TEC adlı programın alınmasını, kısa zamanda devreye sokulmasını öneriyorum.

Sosyal İşler Daire Başkanı İdris Bey alkışlarla yerine oturur oturmaz da, başkanlığındaki müdürlerinden biri yanına gelip kulağına fısıldadı;

—Başkanım, hani “Yerli programlarda sorun olur, yabancı firmanın programını destekleyeceğiz” demiştiniz.

—Tamam, işte UFUK’u değil TEC’i destekledik.

—Fakat başkanım tanıtım videoları bitince, siz konuşmanızı yapmaya çıkarken öğrendim ki UFUK yabancı firmanın programı, kuruma hoş görünmek için Türkçe isim vermiş.

—Ciddi misin? Peki diğeri İngilizce teknoloji kelimesinin kısaltılmış hali değil mi?

—Hayır, efendim o programı yapan üç memurumuzun soyadlarının ilk harfleri. Ne yapmamızı önerirsiniz?

—Bu saatten sonra yapacak bir şey yok.

Memnun mu, kızgın mı olduğu belli olmayan bir bakışla kısa bir müdürüne baktıktan sonra;

—Doğrusunu söylemek gerekirse program da gerçekten çok iyi görünüyor. Tamam, TEC’i destekliyoruz.

—Tamam başkanım.

*** *** ****

Ahmet, Osman ve Ertan programları kabul gördükten sonra birer takdir belgesi almışlar, sonra yetişmesi, destek olması için genç memurlardan Erkut’u vermişlerdi.

Ertan ekiplerine yeni katılan Erkut’a tembihte bulunuyordu;

—Bana bak senden önce de yanımıza verdikleri yeni elemanlar oldu. Yoğun çalışıyoruz diye torpil bulup kısa zamanda kaçtılar. Sen de öyle yapmazsın değil mi?

—Olur, mu öyle şey, ben çalışmaya geldim, ,işten kaçacak birine benziyor muyum?

—Karşıdan mı, yandan mı?

—Ooo… Ayıp ediyorsun.

—Tamam, canım şaka yaptım. Yeni başkan’a karşı da dikkatli ol, pot kırma.

—Ne pot kıracağım ki? Hem programınız yeni takdir gördü, başkanlar da, Genel Müdür de beğendi. El üstünde tutuluyor olmalısınız.

—Memuriyette biten işin takdiri kısa sürer, unutma. O programı bitirdik, teslim ettik hükmü de bitti. Ama bir yanlış yaparsak kimse unutmaz. Sanırım sen yeni başkanımıza karşı Ahmet’le Osman’ın kırdığı potu duymadın.

—Ne olmuştu ki?

—Buraya ilk geldiği gün, yeni tayin personel sanıp, biraz takılmışlar. Daha ilk günden beri bize mesafeli, soğuk davranıyor.

—Amaan! kesin torpille başkan olmuş biridir, bize de havasını atıyor. Torpil torpil nereye kadar. Zaten ben şansız biriyim.

—Bence böyle konuşma.

—Niye canım ben torpile karşıyım diye hep derdim. Bir gün yine yönetim değişir, bu torpilliler gider başkası gelir.

—Bunu söylediğin iyi oldu, baksana web sayfasına yeni başkan hakkında bilgi eklemişler. Senin hemşerinmiş.

—Hadi ya… Desene o zaman yaşadım.

—O ne demek şimdi.

—Canım bize de bir müdürlük koltuğu düşer belki.

— Ooo… Neşen yerinde görünüyor, yüzünde güller açıyor şimdi. Hani torpile karşıydın?

—Canım ben başkasına yapılan torpile karşıyım. Herkes öyle değil mi zaten hah ha!

—Şansız biriyim diyordun, bak şansın dönüyor.

—Aman fazla dönmesin, döne döne aynı noktaya gelmeyelim.

—Eskiden bir konuşmamızda köşe dönme için de buna benzer bir söz kullanmıştın.

—Ha… Evet, “Ben köşeyi dönsem dönsem, uçurumdan aşağı doğru dönerim” demiştim.

—Valla güzel sözmüş, tam senin şanssızlığına yakışan bir söz.

—Öyle deme yahu, işte şansım değişti ya, daha ne olsun.

—Öyle görünüyor ama ne bileyim ne de olsa sert biri bu başkan. Neyse, bak resmini de koymuşlar, tanıyor musun?

—Yok ya, nerden tanıyayım. Memlekete gitmeyeli kaç yıl oldu. Web sayfasında başka bir şey yazıyor mu, ilçesi filan.

—Yok. Hayırlı olsuna gittiğinde sorarsın.

—Sorulur mu şimdi memleketiniz nere filan diye.

—Nereli olduğunu sorup da laf açmazsan, hemşerin olduğunu nerden bilip de torpil yapacak ki sana.

—Haklısın valla. Ulan yıllardır hemşericilik yapanlara atıp tutuyordum, şimdi başımıza geldi.

—Yaa… Gerçekten atıp tutuyordun. İstersen hiç görünme.

—Şaka mı yapıyorsun, olmaz. Bu şansı kaçırmak istemem, hemen gidiyorum tanışmaya.

—İyi hadi git bakalım, benden de selam söylemeee...

—O niye?

—Dedim ya çok sert, çok ters biri. Tanışmıyoruz ya, ‘O kim de bana selam yolluyor’ filan diye celalleniverir. Şaka yapayım derken kendimi taşrada bulmayım.

—O zaman bana müsaade. Görüşürüz.

—Güle güle.

*** *** ****

Erkut, yeni başkanın makamına varır;

—Hayırlı olsun efendim.

—Sağ ol sağ ol.

—Hemşeri olduğumuzu duyunca, çabucak gelip, tanışmak istedim.

—Öyle mi, hemşeri miyiz? Hangi ilçedensiniz?

—Merkez ilçe efendim.

—Ben de merkezdenim. Şu tesadüfe bak. Peki hangi köyden?

—Sarıkaya köyünden efendim.

—Yok, canım, iyice şaşırdım. Otur şöyle rahat ol. Bu ne iştir yahu, nasıl da köylümle karşılaştım. Kimlerdensin.

—Kavakgil derler, bilir misiniz?

—Kavakgil mi? Hımmmm, duymuştum. Sizin köyde bir davanız vardı galiba.

—Aman efendim onu da mı duydunuz?

—Anlat bakalım şu olayı.

—Benim büyük amcam İsmail ile Çakırların Süleyman arasında olmuş bir olay. İsmail amcam tarlayı sularken, Çakırların Süleyman, gelip suyu kesmiş. Amcam ‘Niye kestin suyu’ deyince, o Süleyman olacak herif de kafasına küreği indirivermiş.

—Ben de tersini duydum, önce Çakırların Süleyman tarlasını sularken, Kavakgilin İsmail haksız yere suyu kesmiş, Süleyman suyu geri alınca, bir de gelip ona saldırmış diye duymuştum.

—Olur, mu, küreği kafasına yiyen İsmail amcam.

—Eee… Suyu keserse küreği yer.

—Yok efendim, sizin söylediğiniz yanlış?

—Benim söylediğim yanlış ha! Ne biçim konuşuyorsun sen amirinle. Hem sen ne diye oturuyorsun, kalk bakayım ayağa.

—Tamam, kalktım efendim. Ama efendim size kim anlattıysa yalan söylemiş.

—Ne yalanı be! Süleyman dayım kendi anlattı. Sen dayıma yalancı mı diyorsun? Anlaşıldı, senin kafan karışmış, doğrusunu anlamak için taşraya gidip biraz düşünmeye ihtiyacın varHem şehrim, hem köylüm !’ . İlk iş olarak hemen taşraya tayin emrini yazacağım. Şimdi çık dışarı.

--- SON ---

Yazan : © Ahmet Ünal ÇAM ahmetunalcam@gmail.com


Yorumlar